İSYANKÂR YÜZYIL
20. yüzyıl insanlık tarihinin en isyankâr yüzyılıdır. Hiçbir yüzyıl bu kadar çok, bu kadar yaygın savaşlar, devrimler, isyanlar, ayaklanmalar, askeri darbeler görmemiş, hiçbir yüzyılda insanlık bu kadar çalkantılı olayların süzgecinden geçmemiştir. İnsan hiçbir yüzyılda bu kadar acımasız, bu kadar yaratıcı, bu kadar aptal olmamış, hepsinden önemlisi insan hiçbir zaman kendisinden bu kadar çok uzaklaşıp, kendisine bu kadar çok yakınlaşmamıştır.
Fransa'da bir araya gelen bir grup tarihçi, romancı, filozof ve denemecinin kaleme aldığı, ülkemizde Sel Yayıncılık'la Larousse'nin ortak katkılarıyla yayımlanan 'İsyankar Yüzyıl, Yirminci Yüzyıl'ın Başkaldırı Sözlüğü' çağımızın yukarıda saydığımız niteliğini belgeliyor.
Ansiklopedi, 20. yüzyıla isyankâr niteliğini kazandıran olguları, eğilimleri ayrıntılarıyla irdeliyor: Devrimlerden, sanatsal aktivitelere, politik yapılanmalardan, moda oluşumlarına, milyonların katıldığı kitle hareketlerinden, sıradan insanların gündelik yaşamı değiştirme çabalarına kadar bütün etkinlikleri kapsıyor. Ansiklopedinin yazarları, kendilerine düşen maddeyi yazarken, o maddenin içeriğini kısa ama en yoğun biçimiyle sunmaya çalışıyorlar. Bununla da yetinmeyip, konuyla ilgili ek kaynakları da metnin sonuna ekliyorlar.
Ansiklopedide yer alan maddeler, bugün de hem gündelik yaşamımızı hem de düşünsel dünyamızı meşgul eden olaylar, olgular ve eğilimlerden oluşuyor. Çünkü yirminci yüzyıl, hâlâ yirmi birinci yüzyılın içinde yaşamaya devam ediyor. Tıpkı 20. yüzyılın yazgısını belirleyecek olayların, 18. yüzyılın sonlarında doğup, 19. yüzyılın içinde, biçimlenmesi gibi.
Bir önceki yüzyılın içinde büyüdü
Gerçekten de 20. yüzyılı isyankâr yapan sürecin fitilini ateşleyen ilk büyük yangın, eskilerin İhtilal-i Kebir olarak adlandırdıkları 1789 Fransız Devrimi'dir. Kuşkusuz Fransız Devrimi insanın 'birey' olması yönünde atılmış en önemli adımlardan biriydi ancak yeterli değildi, olamazdı. İnsanlık döküleceği son denizi bilemeyen büyük bir nehir gibi kendini yaratarak, kendini aramayı sürdürecekti. Daha İhtilali Kebir'in İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi'nin yayımlanmasının üzerinden yüz yıl bile geçmeden, değişim isteği kendini yepyeni bir manifestoda ortaya koyacaktı: 'Komünist Manifesto'. Marks ve Engels'in kaleme aldığı Komünist Manifesto 1848 yılında yayınlandı. Her ne kadar yayımlandığı çağı, yani 19. yüzyılı da altüst ettiyse de asıl büyük etkisini 20. yüzyılda gösterdi. Adeta 20. yüzyılın yazgısını belirleyen en önemli metin oldu. 21. yüzyıl hakkında konuşmak için ise erken... Komünist Manifesto kavranmadan ne 20. yüzyılı ne 20. yüzyılın isyankâr niteliğini ne de henüz emekleme döneminde olan 21. yüzyılı kavramak olanaklıdır.
Marks'ın Komünist Manifesto'yu kaleme aldığı 1848 yılından sadece 8 yıl sonra, bir sonraki yüzyılı etkileyecek başka bir bilim adamı daha dünyaya geliyordu: Sigmund Freud. Marks nasıl ki ekonomiden felsefeye, politikadan sanata toplumun bütün dokularını aralayıp, hücrelerini ortaya çıkarmaya kalkışmışsa, Freud da adeta benzerini insan psikolojisi üzerinde gerçekleştirmeye çalışmıştı. Öğretilerinin geçerlilik dereceleri, saptamalarının doğruluk durumları bir yana sadece bu girişim bile benzersiz devrimci bir eylemdi. Mağara insanından, modern topluma, modern toplumdan birey olmaya geçişte en az Marksizm kadar etkili olacak, insan psikolojisinin, insan ruhunun açıklanmasına benzeri görülmemiş bir katkı sağlayacaktı.
Aynı devrimci, aynı ayrıksı girişimi felsefede de görmek olanaklıydı. Kant'tan, Hegel'den kopan Friedrich Nietzsche, felsefeye yepyeni bir anlayış getirir. Onun anlayışı, Valery gibi şairleri, Gide gibi yazarları derinden etkilemekle kalmamış, 20. yüzyılın tüm karşı-kültür ideolojilerini esinlemiştir. André Breton ve Philippe Soupault'un birlikte, farkında olmadan yarattıkları Gerçeküstücülük akımından tutun da, Dadacılık'a kadar yüzyılımızın sanatsal evrenini belirleyen birçok sanat akımında bu karşıkültürün etkisi vardır.
19. yüzyıl edebiyatı da bunun dışında kalmamıştır. Gerek Fransız gerek İngiliz gerekse Rus yazarlarının yapıtları, bir sonraki yüzyılda kopacak büyük fırtınaların düşünsel, psikolojik, estetik atmosferini sağlamıştır. Bu yazarlar arasında Rus yazınının bereketli topraklarından çıkan, benzersiz bir duruluk ve devrimci üslupla insan ruhuna yönelen büyük Fyedor Dostoyevski'nin ayrı bir yeri vardır. 19. yüzyıl edebiyatı, 20. yüzyıl edebiyatının oluşmasına etki edecek, Kafka, Jean Genet, Truman Capote, James Joyce gibi yazarları esinleyecektir.
Kuşkusuz bütün bu felsefi, politik, sanatsal, düşünsel dizgeler, sert sınıf karşıtlıklarının, zenginlerle, yoksulların arasındaki derin uçurumun üzerinde yükseliyordu. Bu acımasız eşitsizlik bir anlamda çağın düşünsel içeriğini belirliyordu.
İşte bizim isyankâr yüzyılımızı büyük patlamaya hazırlayan koşullar bunlardı.
20. yy'ın en önemli belirleyeni
Patlama beklentisi o kadar belirgindi ki, yerkürenin bütün başkentlerinde devrimin kokusu hissediliyordu.
Yalnızca işçi ayaklanmalarından, ulusal kurtuluş hareketlerinden bahsetmiyorum, politikadan, felsefeye, bilimden sanata her alanda yenilikler yaşanıyordu. Ama sonuçta dünyayı değiştiren büyük eylem toplumsal alanda olacak, beklenen devrimsel patlama çok gecikmeden gelecekti. Ne yazık ki bu büyük devrim Marks'ın öngördüğü gibi gelişmiş bir kapitalist ülkede değil, yarı feodal Rusya'da gerçekleşecekti. 1917 Ekim Devrimi, teorinin eksikliği mi, 'devrimci pratiğin' kayması mı, tarihin cilvesi mi, yoksa Rus devrimcilerinin inatçı iradeciliği mi, adına ne denirse densin yüzyılımızın yazgısını belirleyen en önemli olaylardan biri olacaktı. Çünkü, daha yüzyılın ilk çeyreğinde, devrimci sınıf proletarya, büyük çoğunluğu köylü olan, Hristiyanlığın en ortadoksça yaşandığı bir ülkede iktidara gelmiş sayılacaktı. Ekim Devrimi'nden sonra yaşanan Mao'nun Uzun Yürüyüşü ya da Çin Devrimi de her ne kadar daha sonra Sovyetler Birliği Sosyalizmi'ne alternatifmiş gibi görünse de temelde benzer, hatta biraz daha geri bir kültür üzerinde yükseldiği için aynı yöntemi, aynı anlayışı benimseyecekti. Ama sosyalizm arayışları bu iki büyük ülkenin benimsediği yöntemlerle sınırlı kalmayacak özellikle Latin Amerika'da oluşan ve adı insanlık tarihine isyanla birlikte geçen efsanevi devrimci Che Guevara'yı yaratan gerilla hareketleri olarak da biçimlenecekti.
Devrim, ayaklanma, isyan, kalkışma adına ne denirse densin, büyük dönüşümler kendi kültürünü yaratmadan gerçek anlamda istediği değişimi sağlayamaz. Sorunun patlak verdiği yer de burası oldu. Devrimin kültürü, sanatı neydi, ne olmalıydı? İktidarı işçi sınıfı adına ele geçiren partinin programını yaşama geçirmeye çalışan, özgürlüğü bu programın çerçevesiyle sınırlı olan bir sanatsal, bilimsel, düşünsel kültür mü, yoksa dinamiğini yaşamın içinden alan özgür, muhalif, bağımsız bir kültür mü? Ne yazık ki devrimci proletarya adına iktidara el koyanlar ilkinden yana karar verdiler. Bu anlayış, bütün sol entelijensiyayı etkileyecek, bir zamanlar aynı makasta buluşan devrimci eylemle, muhalif sanatın, devrimci teori ile entellektüel söylemin yollarını ayıracaktı. Jean Paul Sartre'dan Jürgen Habermas'a, Jacques Lacan'dan Michel Foucault'a kadar yüzyılımızın önemli entellektüellerinin gerek yaşamlarına, gerekse düşünsel oluşumlarına baktığımızda bu olguyu görebiliriz.
Aynı durum sanat için de söz konusuydu. Yüzyılın başlarında çoğunlukla devrimcilerin yanında saf tutan edebiyat, resim, tiyatro, sinema, yüzyılın ikinci yarısından sonra erke gelmiş 'devrimcilerle' yollarını ayırmaya, kendilerine bağımsız bir muhalif alan oluşturmaya başladılar. Kübizmden isyan afişlerine, cazzdan rocka, halk tiyatrosundun, absürd tiyatrodan, deneysel sinemadan dogmaya, yeni romandan, büyülü gerçekçiliğe, happening'ten pop art'a, fütürizmden, post modernizme yeni ve oldukça yaygın sanatsal akımlar, etkinlikler, aktiviteler ortaya çıkmaya başladı.
Başkaldırının bağımsızlaşması
Böylece hem bireysel hem kitlesel hem düşünsel hem sanatsal başkaldırı, adına reel sosyalizm adı verilen resmi devrimci yönelimden ayrılarak, daha bağımsız, daha renkli, daha aykırı biçimler halinde yüzyılımızı etkilemeye başladı. Barış hareketi, ırk ayrımcılığına karşı hareket, kadın hakları hareketi, çevre hareketi, insan haklarını koruma hareketleri, cinsel ayrımcılığa karşı gelişen hareketler, hayvan haklarını korumak için gelişen hareketler yüzyıl boyunca farklı dönemlerde boy gösterecek, çağın isyancı niteliğini belirleyen önemli dinamikleri arasında yerlerini alacaklardı.
'İsyankâr Yüzyıl, Yirminci Yüzyıl'ın Başkaldırı Sözlüğü', yukarıda sıralamaya çalıştığım ekonomik, sosyolojik, düşünsel, sanatsal etkenler temelinde, geride bıraktığımız yüzyılın en önemli özelliği olan muhalif niteliğinin tanıklığını yapan kollektif bir çalışma olarak öne çıkıyor. Ansiklopedinin maddelerini kaleme alanlar, kimi konularda birbirlerinden radikal bir şekilde farklı düşünen, bu farklılıklarını da açıklamaktan çekinmeyen yazarlar. Ansiklopedinin yazar seçiminde bu yöntemin uygulanmış olması, bütün bir yüzyılın içerdiği farklı görüş ve anlayışların da ansiklopediye yansımasını sağlamış oluyor. Ansiklopedi aynı zamanda zihniyet tarihimiz hakkında da önemli ipuçları sunuyor. Hem yaşadığımız bir yüzyılı yeniden düşünmek hem de günümüzün politik, felsefi, sanatsal sorunlarını anlamak için başvuracağımız önemli bir yapıt. 21. Yüzyılı kavramak isteyen herkesin kütüphanesinde bulunması gereken yararlı bir çalışma... Bu önemli yapıtı kaçırmayın derim.
kaynak:(Emmanuel de Waresquiel, çeviren: İsmail Yerguz, Sel Yayıncılık, 673 sayfa, 60 milyon lira. )